Sultanın peştamalı ve hakkaniyetli değerleme:
Sultanın peştamalı ve hakkaniyetli
değerleme:
Hikaye ederler ki bir gün sultan Nasreddin Hocayla hamamda muhabbet ederken
“Ey hoca bana kaç para fiyat biçersin?” gibi abes bir soru sorar. Hoca da iki
altın biçerim deyince sultan “Hoca efendi benim peştamalım o kadar eder” der.
Hocanın cevabı çarpıcıdır “Ben de onu hesapladım zaten”
Şimdi bu hikayeden hareketle bir oyun hayal edelim.
Yazı tura oynayacağız ama bu oyunun özel şartları var. Her oyuncu para
dışında karşılıklı olarak kabul edilmiş değerleri de oyuna sürebilecek ve
sürülen peyi karşılayamayan oyundan çıkacak. Üstelik oyun başladığında kaç para
sürülmüşse sürülen pey takip eden turlarda devamlı katlanarak artacak.
Yani, bildiğimiz yazı tura atacağız ve ben 1 lira süreceğim kazanırsam iki
liraya oynayacağız, yine kazanırsam 4 lira koymanız gerekli ama eğer siz
kazanırsanız artık benim sekiz lira bulmam şart ve eğer sekiz liram yoksa siz
paraları alıp gideceksiniz.
Bir de kolaylık yapalım ve diyelim ki oyuncular değerlerinde anlaşmaları
halinde sahip oldukları nakit dışı değerleri de kullanabilsinler. Mesela benim
kalemime siz on lira biçersiniz ben de razıysam on liradan oyuna katarız. Ya da
siz bana yeni bir şey öğretmeyi önerirsiniz karşılıklı değerleme sonunda
uzlaşırsak o öğreteceğiniz şeyi de oyuna o değerden katarız.
Gayet basit.
Peki bu oyunu hilesiz bir şekilde oynarsak kim kazanır?
Hilesiz yazı turada şanslar eşit olduğuna göre elbette varlıkları çok olan
kazanacaktır. Bin lirayla oynamaya başladığımızı düşünelim ve sermaye olarak
sizin 10 bin liranız benim ise 30 bin liram olsun ve siz çok şanslı olun. İlk
üç eli kazanmanız halinde yedi bin (1+2+4 bin) lira kar ederek sermayenizi 17
bin liraya çıkartırsınız ve benim param da 23 bin liraya düşer. Sekiz bin lira
sürülmesi gereken oyun için ikimizin de yeterli sermayesi vardır ve oynarız siz
kaybederseniz 9 bin liranız kalır benim ise 31 bin liram vardır ve 16 bin
liralık oyuna siz yeterli paranız olmadığı için giremeyeceğinizden oyunu
bitirerek bin lira zararı realize etme tehlikesiyle karşılaşırsınız. Oyuna
devam için yegane şansınız, eğer size borç vermiyorsam, ki vermiyorum çünkü
oynamaktan maksat ütmektir kuralına bağlıyım, ortaya bir şey koyup bunu bana
değer olarak kabul ettirmek olacaktır.
Saatinizi ortaya koyarsınız. Oyuna sürdüğünüz saatin değeri 50 bin liradır
ben 5 bin veririm, faturasını gösterirsiniz ben amortisman, piyasa koşulları,
arz talep dengeleri, Nijerya’daki sel baskını, hayatınızda duymadığınız
emtiaların fiyatlarındaki düşüş, CDS, CDO, ve belki de o an uydurduğum başka üç
harfli terimlerin fiyatlarını neden göstererek 50 bin liralık saate 5 binden
fazla vermem. Halbuki hakkaniyetli bir dünyada saatin hiç değilse 40 bin etmesi
gerekir.
Burada artık kuralları esnetmeye mecbursunuz çünkü oyuna hiç başlamamanız
gerektiğinin ve benim de iyi niyetli olmadığımın farkına vardınız. Ortaya ne
sürerseniz sürün değerleme karşılıklı mutabakat ile yapılacağından ben sizin
sahip olduklarınızı alttan değerleyeceğim ve sizi ya oyundan çıkmaya ya da
varlıklarınızı yok pahasına bana vermeye zorlayacağım. Kuralı nasıl
esneteceksiniz?
Şimdi saatin yanına bir de cebinizdeki pazar değeri 3 bin lira olan dolu tabancayı
oyuna sürerseniz benim açımdan işler değişir. Bu andan itibaren oyun tamamı ile
değişik bir manzara arz etmektedir. O silahın değerlemesini 3 binden amortisman
şu bu düşerek yapamam. Benim değerlememi etkileyecek en önemli etmen artık
sizin o silahı kullanma niyetinizi ölçebilmemdir. Niyetinizin sağlamlığı saatin
değerini saptayacaktır ve ben bu niyeti doğru hesaplayabilirsem oyuna devam
edebileceğimi bilirim. Eğer benim de cebimde bir silah varsa başka bir dengede
anlaşma ihtimalimiz doğar yoksa oyunun başında gösterdiğim kötü niyetin
ceremesini çekerim.
Bu tür oyunların kurallarını koyanlar benim kötü niyetli davranışlarımı
sınırlandırmak için mi yoksa sizde oyunun eşit şartlar altında oynandığı algısı
yaratıp masaya oturtmak için mi bilinmez bazı kontrol mekanizmaları
kurmuşlardır. Hepimizin tanıdığı değerleme şirketleri, veri bankaları,
araştırma kurumları, yorumcular ve daha kimler ve neler sizin benim karşımda
oyuna otururken benim kötü niyetime kurban gitmeyeceğinizi, tüm olayların
belirli kurallar dahilinde ve iyi niyet çerçevesinde cereyan edeceğini garanti altına
alır.
Hiç kimse masaya silah sürme ihtimalini oyunun bir parçası olarak görmez ve
görenlere de iyi gözle bakılmaz. Buna rağmen “savunma” adı altında dünyanın en
fazla parasını silahlanmaya harcayan ülke aynı zamanda beki de savunulması en
kolay coğrafyalardan birinde bulunan ve oyunun hileli olmadığını size ısrarla
ispata çalışan kurumların kurucusu olan ülkedir. Bu işler daha ortada yokken İngiliz
Donanmasının ardından gelen iki donanmanın toplamından daha güçlü olması
gerektiğini 1889 yılında formüle eden iki güç standardı (Two Power Standard)
parlamentoda kabul edildiği zaman bunun gerekliliği için iyi kötü bir mantık
bulunabiliyordu. Bu günlerde ise silahlanma başka boyutlara taşındı.
ABD’nin silahlanma harcamalarının boyutunun büyüklüğünü algılamak kolay
değildir. ABD federal bütçesi içinde “savunma” harcamaları kalemi 2000 yılında
430 milyar Dolarken 2010 da tepe yapıp 785 milyara çıkmış ve belirli bir
düşüşten sonra bu yıl için 738 milyar dolar olarak bağlanmıştır. Serinin
geneline baktığımızda altı yüzlü sayılar görülmektedir. 2000-2020 arası
enflasyona göre düzeltilmemiş toplam 13,4 trilyon, yıllık ortalama ise yaklaşık
638 milyar dolardır. Dünya toplam üretiminin yıllık 80-85 milyar dolar olduğunu
öğrendiğimizde ise rakamın korkunçluğu daha çarpıcı hale gelir. Elbette
şişirilmiş fiyatlarla alınan mallar, israf ve bakım masrafları ile yardımlar da
bu bütçeye dahildir ama yine de kendisine doğrudan askeri bir saldırının
neredeyse imkansız olduğu bir ülkenin bu derece büyük harcamalara razı gelmesinin
nedeni birden fazla masada oyun oynaması ve karşı tarafın masaya koyabileceği
değerlenmesi güç varlıkların değerinin kendi isteklerine uygun şekilde
hesaplanması arzusundan ya da karşı oyuncunun bu değerlemelere karşı çıkmasını
baştan engelleme amacından kaynaklandığı iddia edilebilir.
Bilinen kandırmacadır, her lunaparkta bir masası hala görülebilir hatta
eskiler hatırlar sokak başlarında bile yerde kart açıp geleni geçeni dolandıran
uyanıklar olurdu. Müşteriyi oyuna oturtmak için önce ne kadar dürüst
olduklarını gösterirler hatta kendi adamlarından bazılarına bir iki el
kazandırıp paralarını derhal ödeyerek güven oluştururlar ve zavallı kurban
masaya oturup parasını bastığı andan itibaren kazanmış olurlardı. Hile
yapıldığını iddia eden olursa vay haline, o demin kazanmış olanlar en başta olarak
zavallı oyuncuyu en azından korkuturlar, korkutamazlarsa döve döve yollarlardı.
Uluslararası şartlar da çok farklı değil. Doğal kaynaklarını, insanlarını
ya da kültürünü yok pahasına oyun masasına koymaya razı olmayanın, oyunun neden
hakkaniyetle oynanmadığını soranın da vay haline. Haksız değerlemelere itiraz
edenlerin masaya koyabilecekleri değerlemesi kullanma niyetine bağlı olan ve
karşıdakine zarar verebilecek varlıkları olmaması halinde yani kendini
koruyabilecek ve belki de bariz haksızlıklara engel olabilecek kadar fiziksel
güce ulaşamamaları halinde oyunda ütülecekleri kesindir. Çünkü zengin ve
silahlı oyun arkadaşımıza göre oynamaktan maksat ütmektir.
Yorumlar
Yorum Gönder